Hezarfen Edhem Efendi
Geçen asrın ebrucuları arasında en maruf olanı Üsküdar Özbekler Dergahı Şeyhi İbrahim Edhem Efendi’dir. Özbek Türklerinin kurduğu ve Hacca giden Türkistanlılar’ın İstanbul’daki uğrak yeri olduğu için bu isimle anılan dergahın Milli Mücadele tarihimizde de çok önemli bir yeri vardır. Çünkü, Milli Mücadeleye inanarak Anadolu’ya geçecek olan asker veya sivil önemli şahsiyetlerin birçoğu, İstanbul’daki son gecelerini burada geçirirler ve ertesi sabaha karşı Samandıra üzerinden yola çıkarlardı. Fen ve sanat tarihimizde Edhem Efendi’nin önemli bir yeri olması gerekirken, unutulup gitmiştir. Edhem Efendi’nin doğu ve batı kültürünü şahsında toplamış kıymetli bir hariciyeci olan torununu tanıyanlarınız muhakkak bulunur, Washington büyükelçisi merhum Münir Ertegün. Ya da yakın zamanda kaybettiğimiz ve dergahın kabristanına defnedilen önemli müzik adamı Ahmet Ertegün’ü. Günümüzde ebru sanatını aynı tekkede icra eden Eda Özbekkangay’da yine Edhem Efendi’nin torunlarındandır.
Edhem Efendi 1829 yılında işte bu Özbekler Tekkesi’nde doğmuştur. Daha önce bahsi geçen Şeyh Sadık Efendi’nin oğludur. Türk, Arap, Fars ve Çağatay dillerini şiir yazacak kadar iyi bilen Edhem Efendi, yaşı ilerledikten sonra hat sanatına merak sarıp Çarşambalı Arif bey’den Ta’lik hattını öğrenerek icazet almıştır. Müsbet ilimlere özellikle matematik ve kozmoğrafyaya olan ilgisi sebebiyle ünlü matematikçimiz Salih Zeki Bey ve Mekteb-i Harbiye Nazırı Galip Paşa, bu konularda kendisiyle sık sık görüşmeye gelen alimlerimizdendir. Doğramacılık, marangozluk, oymacılık, hakkaklik, mühürcülük, dökmecilik, tornacılık, demircilik, tesviyecilik, makinecilik, matbaacılık, dokumacılık, mimarlık gibi fen ve sanatlarda ihtisas sahibi olmuştur. Ebruculuk onun pek çok meziyetlerinden bir tanesidir. Bu yüzden hezarfen (bin sanat sahibi) lakabıyla anılmaktadır. Dergahdaki kuyudan suyu kendi kendine çeken bir alet yapan Edhem Efendi eserleriyle 1867 Paris Sergisi’ne katılmış ve madalya almıştır. Almanya’ya gönderdiği bir sünnet makinesi takdirname ile ödüllendirilmiştir. Bir ara ufak bir litografya makinesi tedarik edip matbaacılığa da başlamış, nihayet Rızapaşa Yokuşu’nda kurduğu matbaada kitap basmıştır. Dergahta bir sandal inşa edip, yaptığı pervaneli buhar makinesini ona tatbik etmiş ve Üsküdar Balaban İskelesi’ne hamalla indirterek buharla bu makineyi çalıştırmıştır. Pervane kuvvetiyle Üsküdar Paşalimanı’na kadar yürüttüğü sandalı kendi tabiriyle jurnal korkusundan daha ileri götürmeyerek, yine hamallara yükletip dergaha çıkarttırmıştır. Edhem Efendi kendi sözü ile belirtelim saatçilik hariç her şeyle ilgilenmiştir. Örneğin Hac mevsiminde dergaha gelen bir Hintli’den kumaş dokumasını öğrenip nadide Hint kumaşları dokumuş ve bunlardan saray için hazırlamıştır.
Ebruculuğu babasından öğrenen Edhem Efendi’nin tekkenin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı ebru kağıtları denkler halinde gönderildiği Beyazıt’taki kağıtçılar çarşısında pek beğenilerek aranır, satın alınırdı. Sultan Abdülaziz de onun ebrularını görüp beğendikten sonra, şahsen tanımak istemiş, huzuruna kabul ederek kendi pehlivan cüssesinin yanında Efendi’nin pek ufak tefek kaldığını görünce “bunları bu adam mı yapıyor? Sözleriyle hayretini gizleyememiştir.
Eserlerinden elde kalan pek az bir kısmı, bugün torun çocuklarının oturduğu ve Vakıflar İdaresi’nin malı olan Üsküdar Özbekler Dergahı’nda muhafaza edilmektedir. Yaptığı eserlerin ve ebruların bulunduğu dolabın üstüne, kendisi tarafından tertip edilmiş, aslı Arapça olan şu beytin yazdırılmasını vasiyet etmiştir. “Nakışlar dolapta saklıdır, yapan da toprakta gömülüdür.” Bu levha vefatından sonra, ebruculukta talebesi olan Hattat Aziz Efendi’ye yazdırılarak, dolabın üstüne konmuştur. İbrahim Edhem Efendi 8 Ocak 1904 tarihinde vefat etmiştir.